Einstein'ın '100 yıllık' teorisi ispatlandı.

ABD'de, Einstein'in 100 yıldır ispat edilemeyen yer çekimi dalgalarına ilişkin son teorisi de ispatlandı.

Nikola Tesla’nın bunu beyin gücüyle yapmıştı..

Nikola Tesla'nın uzaktan kumandası temel alınarak günümüzde uzaktan kumanda ile kontrol edilebilen uzay mekikleri, uydular, cihazlar geliştirilmiştir.

Dünyanın en pahalı malzemesi üretildi..

Hayattaki amacınız çok zengin olmak ise, endohedral fulleren üretme işine girebilirsiniz...

5 Kasım 2016 Cumartesi

Hedonizm Nedir?

En üst iyiliğin haz olduğunu ileri süren görüşlere verilen genel addır. Hedonizmi ilk ortaya atıp savunan Sokrates’in öğrencilerinden Kirene’li Aristippos’tur. Hedone eski Yunancada haz ve zevk anlamına gelmektedir. Hedonizm ise hazcılık demektir.
Aristippos’a ve onun yandaşlarının oluşturduğu Kirene Okulu’na göre iyi demek haz demektir; haz veren her şey iyi, acı veren her şey kötüdür. Aristippos her davranışın nedeninin mutlu olma isteği olduğunu savunur. Yaşamın amacı hazdır. Haz insanı insan eden duygudur. O halde insan hazza yönelmeli, acıdan kaçmalıdır. Gerçek haz sürekli olandır. Buna da ancak bilgelikle ulaşılabilir. Bilgenin hazzı kendi kendinden hoşnutluktur. Aristippos’a göre bilge, bütün bilgisini haz elde edebilmek için kullanabilen kişidir. Aristippos’a göre her davranışın nedeni, mutlu olmak isteğidir. Bilgilerimiz duygularımızla alabildiğimiz kadardır, bundan öteye gidemez. Bu yüzden Aristippos duygularımızın getirdiği hazza yönelmeyi, acıdan kaçmayı söyler.
Kirene Okulu’nun bedensel haz anlayışının karşısına Epikurosçular ruhsal hazzı çıkardılar. Nitekim Epikuros için en büyük haz ruh dinginliğidir. Buna bedensel zevkler peşinde koşarak değil, bilgelikle varılır. Yaratıcılık anlayışlarının tümünün temelinde de hedonizm yatar. Nitekim Epikuros’tan Bentham’a dek tüm yararcılar, yarar sözcüğünü, her türlü açıdan uzak ve kendinden hoşlanma anlamında kullanırlar; yararlı olan haz verendir.
hedo2
Ekonomide, fizyokratlığın kurucusu Dr. Quesnayhazcılık İlkesi’ni formüle etti. Ona göre, en yetkin ekonomik sonuç, bir gereksinimi ya da bir zevki en az giderle ve en az zahmetle elde etmektir. J. Bentham ise, insanlara en yüksek hazzı veren şeyin aynı zamanda en yüksek yararı da sağladığı görüşündedir. Marjinalizmin kurucularından Stanley Jevans’a göre ise ekonomik yaşamın amacı, hazzı en yükseğe çıkarmaktır.
Hedonistler daima zevk ve hazzın peşinde koşarlar ve bunun en iyi yaşama biçimi olduğuna inanırlar. Kişinin istek, zevk ve hazzını, diğer insanları önemsemeden yaşaması gerektiğini savunurlar. Hedonistlerin ortak özellikleri bencillik, büyüklenme, başkalarını kendi çıkarları için hiç acımadan kullanabilme, eleştiri kabul etmeme vb. özelliklerdir.

31 Ekim 2016 Pazartesi

Ernest Hemingway Kimdir?

1. Yaşamı4228_200px-ernest_hemingway_1923_passport_photo.tif
Amerikan Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri olan Ernest Miller Hemingway; 21 Temmuz 1899 tarihinde Illinois- Oak Park’ta dünyaya gelmiştir. Hemingway, çocukluk döneminde bir müzisyen olan annesinden müzik eğitimi almıştır.
Yazmaya henüz lise çağında başlayan Hemingway, okul gazetesinden yazılarını yayımlamıştır. Liseden sonra genç Hemingway, muhabir olarak çalışmaya başlar. Bu yıllarda 1. Dünya Savaşı patlak verir ancak Hemingway, gözündeki bir rahatsızlık yüzünden orduya girememiştir. Ancak bir kaç yıl sonra gönüllü olarak Amerikan Kızıl Haç Birliği’ne ambulans şoförü olarak alınır. İki yıl burada görev yapan Hemingway, cephede yaralanır ve kahramanlık nişanı alır. Birlikten terhis olan Hemingway, muhabirlik mesleğine geri döner ve gazetelerde çalışır. Muhabirlik nedeniyle Fransa seyahatine çıkar ve burada Ezra Paund, James Joyce gibi önemli yazarlar ile tanışır. Bu tanışma Hemingway için büyük bir önem arz etmektedir. Usta yazar, daha sonra Yunanistan, İtalya, Almanya, İsviçre ve Türkiye gibi ülkeleri de dolaşarak yazınsal anlamda büyük bir yoğunluk yaşar. Öyle ki Hemingway, İstanbul gezisi neticesinde Kurtuluş Savaşı hakkında bir yazı dizisine imza atar. Gezilerinden edindiği izlenimleri kaleme alan Hemingway, zamanla öykülerini de yayımlamaya başlar.
4228_c975406285-4Öyküleri dönemin son derece önemli dergilerinde yayımlanır ve Ernest Hemingway, ismi hızla yayılır. Öyle ki artık Hemingway, “kısa öykü üstadı” olarak anılmaya başlar. Bunun yanı sıra 1929 yılında yayımladığı “Silahlara Veda” isimli eseri ile Hemingway ünü zirve yapar. Bir yazar olarak nam salan usta kalem, bir yandan da içindeki muhabiri, gezgini öldürmez ve yine seyahatlerine devam eder. Boğa güreşlerine karşı duyduğu sevgiden dolayı sık sık İspanya’ya giden Hemingway, bunun yanı sıra İspanya’da süren iç savaş Cumhuriyetçileri destekler. Gezgin ve muhabir ruhu ile Hemingway, savaşlarda edindiği izlenimleri neticesinde “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” adlı romanını kaleme almıştır. Bu roman Hemingway’e Pulitzer Ödülü’nü getirmiştir. Bu romandan birkaç yıl sonrasında 2. Dünya Savaşı baş gösterir ve Hemingway de savaş muhabiri olarak görev yapmaya başlar. Savaşın ardından “Yaşlı Adam” ve “Deniz” adlı yapıtı ile Hemingway Nobel Ödülü’nü kazanır. Havana ziyaretleri sırasında Hemingway, Fidel Castro ile tanışır ve ondan çok etkilenerek büyük bir dostluğa imza atar. Bu şekilde müthiş hareketli bir yaşam süren Hemingway, ölmeden bir süre önce anksiyete ve depresyondan dolayı elektroşok tedavisi görmeye başlar. Fakat 1961 yılında kendisini bir av tüfeği ile vurarak intihar eder. Hemingway’in ölümünün yakın dostu Fidel Castro, Havana’da adına bir anıt yaptırarak aralarındaki muazzam dostluğu simgeleştirmiştir.
2. Edebi Kişiliği4228_butun_eserleri_8_gunes_de_dogar_ernest_hemingway
Ernest Hemingway, romanları ve kısa hikâyeleri ile farklı bir üsluba sahiptir. Kısa öykü dalında ün yapan usta kalem romanlarıyla da aynı başarıyı sağlamıştır. Dünyaca ünlü iki ödülü de kazanmasının yanı sıra Hemingway, ilk basılan romanı “Güneş de Doğar” dan itibaren kurgu romancılığını etkilemiştir. Usta yazar kısa cümleleri ile dikkat çekmektedir. Bunun yanı sıra gerçeği, müthiş bir biçimde sunduğu diyalogları ile okuyucuya vermektedir. Romanlarında savaşın anlamsızlığını ele alan Hemingway, yarattığı kahramanlarla da dikkat çekmeyi başarmıştır. Boğa güreşlerine olan tutkusunu eserlerine de yansıtan Hemingway, “Öğleden Sonra Ölüm” adlı yapıtında bu sevgisini kanıtlamıştır. Bunun yanı sıra, safariye çıkmaktan da hoşlanan Hemingway, bu izlenimlerini “Afrika’nın Yeşil Tepeleri” adlı yapıtında kaleme almıştır. 61 yıllık macera dolu yaşamına Ernest Hemingway, birçok eseri de sığdırmayı başarmıştır. Eserleri ve kurgu romancılığı tüm dünyada yayılmış, birçok yazarı etkilemiştir. Aynı zamanda birçok eseri sinemaya da uyarlanmıştır.
3. Eserleri4228_ernest-m-hemingway
*• Çanlar Kimin İçin Çalıyor
• *Silahlara Veda
• *Kadınsız Erkekler
• *Afrika’nın Yeşil Tepeleri
• *Güneş de Doğar
• *İhtiyar Balıkçı ve Deniz
• *Tehlikeli Yaz
• *Varlık Yokluk
• *Paris Bir Şenliktir
• *Öğleden Sonra Ölüm
Kaynakça:
Amerikan Edebiyat, Daniel Royot, İletişim Yayınları Dizisi, 1. Basım, İstanbul, 2007.
Yazar: Canan Yıldırım

24 Ekim 2016 Pazartesi

HAZIR CEVAPLAR

-neden sigara kullanmıyorsun?
-daha o kadar büyümedim.
-peki neden içki içmiyorsun?
-genel anlamda aklı basında dolaşmayı severim.
YUNUS EMRE KOCA

8 Ekim 2016 Cumartesi

Asıl önemli olan nedir.

asıl pesinden gitmemiz gereken nedir  ve ne oldugunu bilsek dahi onun pesinden gitmelimiyiz.birseyin pesinden gitmek zorunda mıyız.bunlar nedir para mı dini duygular mı, yoksa zevkler mi ya da büyük bir iş basarmak mı?bunlar hayatın anlamını tanımlar mı..hayatını prensiplere adamak dogrumu..tüm hayatını zevk içinde geciren ve herkese iyi davranan birisi ve herkes tarafından sevilen birisi hayatını degerli bir sekilde gecirmişmidir belki de daha degerli seyler olusturabilirmiydi baska insanlar için birseyler üretebilirmiydi.bunlar insanın bakısına baglı mı yoksa birileri bunları degerlendiriyormu iyi veya kötü olarak.işte tüm hayat bu paradoxlarla devam edecek.

 yunus emre koca.
 hayatın anlamı bölüm 6

23 Ağustos 2016 Salı

bitmedi.....

Sıradan olmayan ruhlar için ask o kadar zor bir kavram ki bu anlatılamaz.Size ısrar eden gözlere ve tertemiz güzellige ragmen bazı seyler gerceklesmiyor.O gözler rahatsız olmasın diye bakamıyosun bazen.Acaba biliyormudur bunca zamandır onu niye rahatsız etmedigimi.O samimi ve gülen gözleri unutadıgımı biliyormudur acaba.Onun için buzdolabından cıkardıgım duyguların hala sımsıcak oldugunu biliyormudur.İtiraf etmeliyim korkuyorum onun beni hepten terslemesinden korkuyorum.Patricia sana söylemiştim kolay kolay sönmez bu ates.

saglıcakla kalman dilegiyle.

Kuşkuculuk (Septisizm) Nedir, Ne Demektir?

Genel geçer doğru bilginin insan için olanaksız olduğunu dile getiren akıma, kuşkuculuk (septisizm) adı verilir. Bu akımın önde gelen temsilcileri, İlk Çağ felsefesinde Phyrrhon (Piron, M.Ö. 365 - 275), Timon (M.Ö. 320-230), Arkesilaus (M.Ö. 216-241) ve Karneades (M.Ö. 214-129)'tir. Septisizm denilince bilgi, varlık ve değerin var olduğundan şüphe eden ve bunların bilgisine ulaşılabileceğine kuşkuyla bakan felsefe anlaşılır. Bu anlayışa göre; duyularımızın bize sağladığı bilgi karmaşıktır, atlatıcıdır, değişkendir. Oysa doğru bilginin mutlak, açık ve genel geçer bir bilgi olması gerekir.

Şüpheyi bir sistem olarak ortaya koyan ilk filozof Phyrrhon'dur. Bu yüzden septisizme Pyrrhonizm de denir. Ona göre varlıkların bizzat kendilerini hiçbir zaman bilinemez. Biz, varlıkları yalnızca bize göründükleri şekliyle bilebiliriz ve bu görünüşlerin ötesine geçemeyiz. Varlıkların, nesnelerin ne oldukları insan için bilinmez bir konudur. Pyrrhon'a göre, bilgimizin kaynağı duyumdur. Duyumlar ise sübjektif (öznel) olup, kişiden kişiye farklılık gösterir. Dolayısıyla sübjektif duyumlardan hareketle, objektif (nesnel) bir gerçekliğin bilgisine varılamaz.

Phyrrhon'un bu görüşleri, daha sonra öğrencisi Timon ve Aenesidemos (Enesidemos, M.S. 1. yüzyıl) temellendirilerek ayrıntılı hâle getirilmiştir. Bu kanıtlardan bazıları şunlardır:

1. İnsanlarda bazı yapısal farklılıklar vardır.
2. Duyu organları, insandan insana farklılık gösterir.
3. Farklı koşullar özneyi farklı şekilde etkiler.
4. Nesnelerin yeri ve uzaklığı, duyumu olumsuz bir biçimde etkiler.
5. Yasaların, gelenek ve göreneklerin insanların üzerinde farklı etkileri olur.

Sıralanan bu nedenlerden dolayı, aynı şeyler farklı insanlara, farklı şekillerde görünebileceği için doğru bilgiye ulaşmak mümkün değildir. 

Arkesilaus, duyular ve akıl yoluyla elde edilen bilginin genel geçer bilgi olduğuna inanmamız için kanıtın bulunmadığını savunur. Ona göre; “Doğru dediğimiz bilgiler gerçekten doğru değil, doğruya benzer bilgilerdir.” Karneades'e göre de “Doğru için elimizde güvenilir bir ölçüt yok, bütün bilgilerimiz yalnızca olasılık değerindedir, kesin bilgi değildir.”

Görüldüğü gibi septisizm, insan zihninin kesin bilgiye ulaşamayacağını, gerçeğin özünü bilemeyeceğini, bunun için herhangi bir konuda özellikle ana madde, tanrı, ruh gibi konularda olumlu yada olumsuz yargıda bulunmanın yersiz olduğunu ileri süren bir öğretidir.

Septisizm hakkında yanlış anlaşılmaları gidermek için birkaç noktanın açıklanmasında yarar vardır. Septisizm gerçeği bütünüyle inkâr etmek değildir. İnkâr etmek bir yargıda bulunmak olacağından septik filozoflar, hiçbir konuda kesin yargıda bulunmazlar. Ayrıca septik filozofların ileri sürdükleri görüşler gündelik olaylarla ve pratik işlerle ilgili değil, felsefi gerçeklikler ve ilkelerle ilgilidir.

Septiklerin şüphe anlayışını Descartes'ın şüphe yöntemiyle karıştırmamak gerekir. Çünkü septiklerde şüphe amaçtır; (doğru bilgiye ulaşma mümkün değildir) Descartes'ta ise doğru ve kesin bilgiye ulaşmak için bir araç ve yöntemdir. Descartes, insan için kesin ve mutlak bir bilgiye ulaşmanın mümkün olduğunu savunur. İşte söz konusu kesin ve mutlak bilgiye ulaşmak için, kuşkuyu bir yöntem olarak kullanır.

Günümüzde, bilim ve teknoloji hızla gelişmekte, her bilim dalı alanlarıyla ilgili sayısız doğru bilgi ortaya koymaktadır. Bunun sonucunda “Doğru bilgi mümkün müdür?” sorusu ortadan kalkmış ve septisizm bir felsefi öğreti olarak varlığını koruyamamıştır.
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM 

16 Mayıs 2016 Pazartesi

CHARLES BUKOWSKİ

Doğum tarihi : 16.Ağustos.1920 Ölüm tarihi : 09.Mart.1994
Charles Bukowski kaç yaşında öldü : 74
Kilo & Boy :
Burcu : Aslan
Meslek : ŞairYazar
Charles Bukowski doğum yeri : Andernach, Almanya
Ölüm yeri : Kaliforniya, A.B.D.               
   Henry Charles Bukowski1920 doğumlu Amerikalı şair ve yazar. Binlerce şiir, yüzlerce kısa hikaye, 6 roman yaz#8217;den fazla kitapta toplanmıştır. Eserlerinde Los Angeles’taki hayatından çok etkilendiği görülür. Tarzı en çok taklit edilen yazarlardan biridir. Bukowski, 16 Ağustos1920 tarihindeAndernachAlmanya’da dünyaya geldi. Asıl adıHeinrich Karl Bukowski’ydi. AnnesiKatharina Fett bir Almandı ve kadın terzisiydi, babası ise Polonya kökenli bir Amerikalıydı, askerdi. İkiliBirinci Dünya Savaşısonunda tanışmıştı. Bukowski 2 yaşındaylen ailesi Los Angeles’a taşındı. Yazarın “Ham on Rye” romanında detaylı biçimde anlattığına göre babası sürekli işsizdi ve Bukowski’yi sürekli döverdi. Los Angeles Lisesi’nden mezun olduktan sonra Los Angeles Üniversitesi’ne kaydolan Bukowski burada edebiyat, gazetecilik ve sanat dersleri aldı, 2 yıl sonunda okulu bıraktı. Yazar sadece babasına değil, tüm topluma aldığı karşı tavrı bu dönemlerde filizlendirmişti. Çok küçük yaşta alkolle tanıştı.
Okul yıllarında Bukowski eline geçen herşeyi okumaya ve hikayeler yazmaya başlamıştı. Birgün babası hikayelerinden bazılarını buldu ve öfkeden deliye dönmüş bir şekilde tüm eşyalarını ve yazılarını yok etti. Bunun üzerine Bukowski evi terk etti.
24 yaşına geldiğinde, yazarın “Aftermath of a Lengthy Rejection Slip” adlı kısa hikayesi Story Magazine adlı dergide basıldı. Bu, kariyeri için bir dönüm noktası idi. Bundan 2 yıl sonra “20 Tanks From Kasseldown” hikayesi Portfolio IIIdergisinde yayınlandı. Bukowski, hikayelerinin yavaş gelişen basım sürecinde hayal kırıklığına uğrayarak yaklaşık 10 yıl boyunca yazı yazmadı. Bu 10 yıl boyunca Los Angeles’ta yaşamaya devam etti ancak bir yandan da Amerika’nın dört bir yanını dolaşarak tuhaf işlerde çalıştı1950lerin başında Los Angeles’ta postacı olarak çalışmaya başladı ama bu işi de 2.5 yıl sonra bıraktı. 1955’te ülser yüzünden hastaneye kaldırıldı. Ölümden dönmüştü. Hastaneden çıktıktan sonra şiir yazmaya başladı. 1957’de yazar ve şair Barbara Frye’la evlendi. Frye, “Harlequin” adında bir şiir dergisi çıkarıyordu. Tanışmalarından önce Frye, Bukowski’ye boynunu kısa gösteren ve doğuştan gelen hastalığı yüzüden kimsenin onla evlenmeyeceğinden korktuğunu söyleyen bir mektup yanla evlenebileceğini söylemişti. Çift, 1959’da boşandı. Bu boşanmanın ardından Bukowski yeniden içki içmeye ve şiir yazmaya başladı. Aynı yıl, ilk şiir kitabı olan “Flower, Fist and Bestial Wail” piyasaya sürüldü.
Yazar, bu sıralarda postanedeki eski işine geri döndü ve 10 yılı aşkın bir süre bu işi yaptı. Birlikte yaşadığı ancak hiç evlenmediği Frances Smith’ten 1964 yılındaMariana Louise Bukowski adlı bir kızı oldu. Tuscon’da yaşamaya başladı. Burada Jon ve Gypsy Lou Webb’le tanıştı. Webbler, “The Outsider” adında bir dergi çıkarıyordu ve Bukowski’nin bazı şiirlerini bu dergide yayınladılar. Yazar, Jon ve Gypsy Lou’nun bir arkadaşı olan Franz Douskey ile bu sırada tanıştı. Dördü, sürekli olarak Webblerin evinde zaman geçiriyorlardı. 1969’da, yayıncıJohn Martin’den ayda 100$ maaş karşılığında Black Sparrow Yayıncılık’tan (şimdiki ismiyle HarperColins/ECCO) çalışma teklifi alan Bukowski, postanedeki işini bırakıp tüm zamanını yazarlığa ayırma kararı aldı. Bukowski bu kararı için “postacı olarak kalmak ya da yazar olup açlıktan sürünmek” arasında kaldığını ve ikinci seçeneği tercih ettiğini söylemişti. Postaneden ayrıldıktan sonraki 1 ay içinde, yazar, ilk romanı “Post Office”’i bitirdi. Bukowski fenomeni bu noktada hız kazanmaya başladı. Kendisine karşı olan inancına ve finansal yardımlarına karşılık olarak, Bukowski kitaplarının birçoğunu Black Sparrow’dan çıkarttı.1976’da Linda Lee Beighle’la tanışan yazar, 2 yıl onunla birlikte yaşadıktan sonra Doğu Hollywood’a taşındı. “Women” ve “Hollywood” adlı kitaplarında “Sara” adıyla anılan Beighle ve Bukowski, 1985 yılında evlendi.
Charles Bukowski, 9 Mart 1994’te San PedroKalifornia’da lösemiden öldü. “Pulp” adlı romanını ölümünden kısa bir süre önce tamamlamıştı. Ölüm töreniBudist rahipler tarafından yönetildi. Yazarın mezar taşına “Denemeyin” yazıldı. Eşi Linda’ya göre bunun anlamı şu; “Eğer tüm zamanınızı deneyerek harcıyorsanız, tek yaptığınız denemek demektir. Bu yüzden denemeyin, sadece yapın.”
Eleştirmenler, Bukowski’nin yapıtlarının erkeklerin fantazilerinin detaylı bir tasviri olduğunu düşünüyordu çünkü yazar, eserlerinde her zaman sorumsuz, özgür ve serseriydi. Ölümünden sonra da hayatı ve eserleri hakkında birçok eleştiri kitabı basıldı. Alkol problemi olan ve hayattan hoşnutsuz birçok insan için bir rol modeli olsa da, Bukowski akademik çevrelerden hiçbir zaman yeterli ilgiyi göremedi. Ancak Bukowski hakkında onlarca eleştirel kitap yayınlandı.
ECCO Yayınevi, halen yazarın küçük çaplı dergilerde çıkan hikayelerini kitap halinde yayınlamakta. Eşi Linda, yazarın arşivini 2006 yılında Huntington Kütüphanesi’ne bağışladı. Bukowski’nin hayatının anlatıldığı ya da kitaplarından uyarlanan belgesel ve filmler ise şöyle: “Bukowski” (1973), “Tales of Ordinary Madness” (1981), Mickey Rourke ve Faye Dunaway’in rol aldığı 1987 yapımı “Barfly” (Bukowski’nin Hollywood adlı romanında bu filmin çekimleri anlatılmaktadır), Belçika yapımı “Crazy Love” (1987), “Cold Moon” (1988),BonoTom WaitsSean Penn gibi Bukowski hayranı ünlülerin yer aldığı “Bukowski: Born Into This” (2004), Yunanistan yapımı “Social Dinner” (2004), aynı adlı romanından uyarlanan ve Matt Dillon’un oynadığı “Factotum” (2004) ve “Bring Me Your Love” (2006).
Bukowski’nin bir yazar olarak kullandığı favori öğelerden biri Los Angeles’tı. Bu şehri ne kadar çok sevdiğini birçok röportajında tekrar tekrar dile getirmiş, ruhen her zaman orada olacağını söylemişti. John FanteFyodor Dostoyevsky,Anton ChekhovErnest Hemingway, yazarın etkilendiği isimlerdi.
Bukowski, kitaplarında kendisi için Henry Chinaski ismini kullanır. Eserlerinde alkol, uyuşturucu, seks ve sefil hayatlardan bahseder. Bazen olağadışı öğeleri kullanır. Çoğunlukla kendi hayatından kesitler sunar ve bunu her zaman keskin ve süssüz cümleler kullanarak yapar. Geniş bir hayalgücüne ve ufka sahiptir. Başlıca tutkuları at yarışı, kadınlar ve alkoldür. Sean Penn, 1995 yapımı “The Crossing Guard” adlı filmini yazara ithaf etmiş ve onu çok özlediğini söylemiştir.Jean Genet ve Jean-Paul Sartre, Bukowski’yi “Amerika’nın en iyi şairi” olarak tasvir eder. 

Yazarın hayatına giren kadınlardan bahsettiği kült olmuş kitabıdır.
Bir dönem çalıştığı postaneden ayrıldıktan sonra yazdığı ilk kitabıdır.
Türkiye'de ismi duyulmuş bir şiir kitabıdır. Özgün şiir tarzı ile dikkat çeker.
Doğum yeri olan Almanya’ya yaptığı ziyaretini düz yazı ve şiirlerle hatta resimlerle anlattığı kitabıdır.
Bukowski'nin 9 Mart 1994'teki ölümüne kadar yazmış olduğu mektupları içerir.
Evden kaçtığı dönemdeki hayatını anlattığı kült eserlerinden birisidir. Kendini en iyi anlattığı kitaplarındandır.
Çocukluğu, lise yıllarını, ailesini vesaireyi anlattığı kült eserlerinden birisidir.






10 Mayıs 2016 Salı

Determinizm (Belirlenimcilik) Nedir, Ne Demektir?

Determinizm (İnsan eylemlerinde özgür değildir)
Determinizme göre insanlar ahlaki eylemlerde bulunurken özgür değildir. Çünkü insan ahlaki eylemlerinde bulunurken birtakım etkenlerin (psikolojik, toplumsal, ahlaksal, hukuksal vb) zorunlu sonucu olarak o eylemi gerçekleştirir. Bu durumda bir seçim söz konusu değildir. İnsan yapmış olduğu davranışlarda kendi özgür iradesini kullanamaz ve davranışlarının sorumluluğunu taşımaz.
Başka bir söyleyişle felsefe bağlamında, ahlâkın kapsamına giren seçimler de dahil, bütün olayların özgür iradeyi ve insanın başka türlü nedenler zincirinin zorunlu olarak belirlediğini savunan teoridir. Buna göre insan iradesinin söz konusu zorunlu nedenler zincirine etkisi olmadığından olayların meydana gelişinde nedenlerin gücü bulunmaktadır. Böylece nedensellik ilkesi determinizmde temel ilke olarak kabul edilmektedir. Çünkü determinizme göre evrende akli bir yapı ve düzen vardır, dolayısıyla belirli nedenlerin veya durumların bilgisine sahip olunduğunda, o nedenlerin veya durumların ortaya çıkartacağı olayların bilgisini elde etmek mümkündür. Nitekim Spinoza'nın külli determinizm olarak nitelenen determinist anlayışı objektif akılcılığın ulaştığı tam ve kesin determinizm olarak nitelendirilir. Fakat determinizmin klasik öğretisini XVIII. yüzyılda Pierre-Simon Laplace ortaya koymuştur. Laplace'a göre, evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki durumunun ise bir nedenidir.
Mekanik determinizm: insanın iradesi, yani işleği ve eylemi kendi dışındaki nedenlerin sonucudur.

Ekonomik determinizm: ekonomik etkenlerin diğerlerini belirlediği öğreti anlamına gelir

Toplumsal determinizm: insanın istek ve iradesi daima içinde yaşadığı toplumsal şartlara bağımlıdır ve bu şartların zorlamasıyla insanın iradesi ve isteği belirlenir.

Tarihsel determinizm: insanın irade ve eyleminin belirlenmesinde tarihin, tarihî olayların etken olduğu ileri sürülür.

Başka bir söyleyişle determinizmi çeşitli açılardan tanımlamak mümkündür. Bunları şöylece açıklayabiliriz:

Deneysel determinizm: Deneye dayalı ya da pozitif bilimlerde (fizik, kimya, biyoloji vb.) temel kabul edilen determinizm; bütün olaylar değişmez bir biçimde belirlenmiş ve belli nedenlere bağlıdır. Buna göre belli ortam ve şartların oluşmasıyla meydana gelecek sonuç kesindir, aksi düşünülemez. Olayları meydana getiren nedenler deneyin dışında ve deney-üstü, yani aşkın nitelikte değildirler, olayların kendisinde ve doğada içkin olarak vardırlar. Doğanın, dolayısıyla evrenin üstünde bir neden aranmamalıdır. Öte yandan nedensellik ilkesi, buna bağlı olarak da determinizm doğa yasalarının evrensel, değişmez ve düzenli olduğunu ileri sürer. Bu bakımdan imkân, rastlantı, özgür irade, mucize gibi gerçeklikler kabul edilmez. Evrende zorunluluk asıldır.

Psikolojik determinizm: İnsan davranışları ve eylemleri değişmez ilkelere veya yasalara bağlı olduğu gibi aynı zamanda zorunludur. Öyleyse insan özgürlüğünden, insanın özgür iradesinden ve özgür seçiminden de söz edilemez.

6 Mayıs 2016 Cuma

tutku ve ask

Hayatımızı bir anlama baglamak elbetteki önemli.rotamızın belli olması bize hayatta cok önemli seyler katar.sabah uyandıgınızda hayalleriniz aklınıza gelir ve birden ayaga zıplarız.işte bu içinizdeki heyecan sizi hayata baglar.vücut yorulur kalp yorulmaz devam edersiniz ..tutkusu olmayan bir adam güzelligi olmayan bir kadın gibidir.
  Kendi özelime gelecek olursak uzun yıllardır üzerinde düsündügüm hayatımı cok önemli bir anlama bagladıgımı düsünüyorum..bir cok seye ragmen cok iyi bir egitim alma fırsatını buldum.bos gecen yıllarımı ,tam da bos sayılmaz kendimi eleştirerek gecirdim.daha geniş bir açısı olması yönunden benim için verimli yıllardı.o yıllardaki psikolojik bunalımlarımı atlattım ve suan bulundugum ana odaklandım hemde cok büyük  askla.hem aklımı hem kalbimi kullanarak buldugum bu denklemler sayesinde bu noktadayım..tabi yolun daha cok basındayım ama dogru yolda oldugumu düsünüyorum.
  Peki kendimi bu kadar önemli bir nedene baglamısken bir süredir buzdolabında olan bazı hislerimi kullanmamın vakti geldimi acaba?Uzun zamandır korktugum beni hedeflerimden uzaklastıracagından korktugum duygular yoksa geri mi geliyor..ama onlar o kadar donmus haldeler ki onları ancak cok samimi gözler(: çözmeye yadımcı olabilir..işte beni o içi gülen gözler heyecanlandırıyor o samimiyet yeniden benim içimi ısıtıyor.belki de artık korkmamalıyım çünkü  o bakışlar bir daha karsıma cıkmayabilir..tutku ve ask ikiside anlamlı seyler ve anlamlı kişiler üzerine kurulmalı o zaman heyecanımız asla azalmaz.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

sınırlar

Neden insan zihni bir noktadan sonrasına ulasamaz ve düsünemez.Neden beynimiz sonsuzlugu kabul edemez.Herseyin bir sınırı olmak zorundamıdır...veya birsey planlarken sınır neden vardır.Aslında hayatı anlamamızı saglayan unsurdur sınırlar.en fazla ,en uzak ,en cok veya en az dedigimiz noktadır..insan aklı sınır koymayı her zaman sevmiştir çünkü somutluga yaklaşmak ister.o yüzdendir ki insanlar korkarlar görünmeyen dagdan bahsetmekten,uç hedefler koymaktan korkarlar bu da işin psikolojik boyutu bir bakıma..hiç ısıgın aldıgı yolu düsündünüz mü evrenin sonsuzlugu nereye kadar gidiyor?agzımızdan  cıkan bir ses nereye kadar ulaşıyor.işte kolayımıza geliyor bir sınır koymak.sınır koyan insanın zihnidir gercekte her nekadar engeller fiziksel görükse de.insan aklının kavrayabilecegi herseyin olabiliritesi, ihtimali vardır.
                                                               YUNUS EMRE KOCA.

23 Nisan 2016 Cumartesi

Değişmek hakkında

Hersey degisir deriz hep .peki neden degişir ,niçin degişir ,değişmek önemlimidir ,zor mudur?Degişimi neler etkiler?Nasıl daha fazla gelişeliriz.
  Öncelikle etrafımız ve cevremiz degişiyor ve bizde degişmek durumundayız.Daha yeni olmak ,hayatta kalmak için bu gereklidir..Burayı kısa gecmek gerekirse yani degişmenin önemli oldugunu anlatmak istemem.Daha cok nasıl degişiriz nasıl gelişiriz nasıl tam kapasiteye ulaşır insan.Bu degişimi nasıl yaparız.Daha önce hayatımızdaki alışkanlıklar ve bakışlar, insanlar  bizi etkiler.Bunlardan kendimizi soyutlayıp degişmek bircok insanın basaramayacagı bir iştir.Öncelikle düsünmenin bunun en önemli şartı oldugunu söylemeleyim. bunun üzerinde yani odun kesmeden önce baltayı en keskin sekile getirmeyi düşünmek oldukca yararlıdır bu zaman kaybı olarak görülmemelidir.Bu sancılı bir sürectir yeni alışkanlıklar, yeni zevkler..yani sunu ele almalıyız neden degişeyim daha degerli olmak için mi bulundugum durumun hoşnutsuzlugu mu buna karar verip hayatımızı kendimizi yontarak bu şekilde geliştirebliriz.Eger içinde bulundunuz durum pek iyi olmasada siz bunları hayatınızdan cıkarmaktan korkuyosanız degişim zordur. degişim zevk sefa içindeyken bile bunlardan uzaklaşmak riskini alabailmektir aynı zamanda..son olarak sadece güclü insanlar degişir..

10 Nisan 2016 Pazar

Zaman hakkında

En cok üzerinde kafa yordugum ve beni düsündüren olgulardan biri zaman.Belki de maddesel gibi görünmeyip bir insan için en önemli maddiyat.Herkese esit verilmiştir fakat onu kullanmak insanlar arasındaki farkı;basarıyı ,statüyü ,insanın degerini belirler.Zaman bircok kişiye göre farklı yorumlanmıştır.Bence zaman ...... işte bu cok zor bir soru bunun cevabı beynin sınırlarını zorlayan bir olgu..Bu konu hayatımın geri kalanında da beni meşgul edecek .
                                                                                                              Yunus Emre KOCA

28 Mart 2016 Pazartesi

Hayat hakkında

Şunu söylemeliyim ki zaman çok hızlı akan bir ırmak gibi.en önemlisi de o ırmağı durdurmaya çalışmak mı izlemek mi yoksa bir kayık alıp ırmakla bereaber yol almak mı karar verilmesi gereken de bu işte.Hayatı tanımlamak ne kadar zor biliyorum fakat her insan kendini degerli hissetmek ister her kim olursa olursa olsun.Daha önemli şeyler deriz hep peki ne bu , nobel fizik ödülü kazanmak mı ya da parası olmayan bir dilenciye  yardım edip içimize inen ferahlıgı düsünerek yoluna devam etmek mi..

Yunus Emre KOCA.

Abraham Lincoln

Abraham Lincoln (d. 12 Şubat 1809 - ö. 15 Nisan 1865), ABD'li siyasetçi, devlet başkanı, hukukçu. 

Ameɾika Biɾleşik Devletleɾi'nin 16. başkanı ve Cumhuɾiyetçi Paɾti`nin ilk başkanıdıɾ. Lincoln, Ameɾikan İç Savaşı'nda Ameɾika Konfedeɾe Devletleɾi'ne kaɾşı büyük biɾ galibiyet elde etti. Ülkenin biɾliğini koɾudu ve köleliği bitiɾdi. 1860 Başkanlık Seçimleɾi'nden önce savcılık, Illinois Temsilcileɾ Meclisi üyeliği ve biɾ dönemde ABD Temsilcileɾ Meclisi üyeliği yapmıştıɾ. İki kez de ABD Senatosu'na giɾmek için adaylığını koymuştuɾ fakat başaɾısız olmuştuɾ. Lincoln ABD'de köleliğe kaɾşı olduğunu ɾesmen dile getiɾdi. 1860 yılında Başkanlık için ɾesmen adaylığını koydu. Eɾtesi yıl oylaɾın büyük çoğunluğunu alaɾak Cumhuɾiyetçi Paɾti'nin ilk başkanı oldu. 1863 yılında köleliğin kaldıɾılması için geɾekenleɾi ve tedbiɾleɾ konusunda önlemleɾi beliɾtti. Aɾdından Seɾbest Bıɾakma Beyannamesi ve On Üçüncü Yasa değişikliği bildiɾilince Haziɾan 1863 taɾihinde ABD'den kölelik ɾesmen kalkmış oldu. Lincoln, suikast sonucu ölen ilk ABD başkanı oldu. Taɾihsel değeɾlendiɾmeleɾde en iyi ABD Başkanlaɾı'ndan biɾi olaɾak kabul ediliɾ. 

Ülkesinin siyasal yaşamında adını duyuɾ­madan çok önce yetenekli biɾ avukat olaɾak sivɾilen Lincoln'un başaɾısı, keskin zekâsı ve sağduyusu kadaɾ, düɾüstlüğü ve adalete olan bağlılığından da ileɾi geliyoɾdu. Döɾt dönem üst üste Yasama Meclisi'ne seçilenLincoln, bu dönemde köleliğin yeni kuɾulan batı eya­letleɾinde de yasallaştıɾılmasını isteyenleɾe kaɾşı çıktı. 1847'de Illinois'dan Kongɾe'ye seçildi. Bu sıɾada Meksika ile savaşa giɾilmiş­ti. Lincoln Meksika ile savaşın süɾdüɾülmesin­den yana değildi. sozkimin.com Meksika Savaşı'nın sonunda ABD topɾaklaɾının genişlemesi, kölelik soɾu­nuna yeni biɾ boyut getiɾdi. Güneylileɾ ABD' ye yeni katılantopɾaklaɾda köleliğin anaya­saya aykıɾı olmadığını ileri sürüyordu. 1856'da Cumhuriyetçi Parti'ye giren Lin­coln, 1858'deki senato seçimlerinde rakibi Stephen A. Douglas'ın karşısında yenilgiye uğradıysa da, seçim kampanyası sırasında öne sürdüğü köleliğe ilişkin görüşler ülkede geniş tartışmalara yol açtı. 1860'taki parti kongre­sinde başkan adayı seçildi ve Mart 1861'de ABD'nin 16. başkanı oldu. Güneyliler Lincoln'un bɑşkɑn seçilmesini tepkiyle kɑrşılɑdı. Bu sırɑdɑ köleliğin vɑrlığını sürdürdüğü 15 eyɑlete kɑrşılık, 19 özgür eyɑlet bulunuyordu. Lincoln resmen bɑşkɑnlık görevine bɑşlɑmɑ­dɑn önce Güney Cɑrolinɑ bɑğımsızlığını ilɑn etti. Bundɑn sonrɑki bir yıl içinde 10 Güney eyɑleti dɑhɑ bɑğımsızlığını ilɑn etti. Bu eyɑ­letler Jefferson Dɑvis'in bɑşkɑnlığındɑ Ame­rikɑ Konfederɑsyonu'nu kurdu. 

Güney Cɑrolinɑ'nın Sumter Kɑlesi'ni kuşɑ­tıp de geçirmesiyle Amerikɑn İç Sɑvɑşı bɑşlɑ­dı. 1 Ocɑk 1863'te Lincoln, Güney eyɑletle­rinde köleliğin kɑldırıldığını ɑçıklɑdı. Lincoln' un bɑşkɑnlık süresinin hemen tɑmɑmı ɑyrı­lıkçı Güney eyɑletleriyle sɑvɑşmɑklɑ geçti. Lincoln'un kɑrşılɑştığı en önemli sorun, Robert E. Lee ve Thomɑs J. Jɑckson gibi yetenekli Güneyli generɑllere kɑrşı bɑşɑrılı olɑbilecek bir komutɑn çıkɑrɑbilmekti. Sɑvɑ­şın ilk yıllɑrındɑ Kuzeyli ordulɑr üst üste yenilgiye uğrɑmıştı. Mɑrt 1864'te Lincoln, Generɑl Ulysses S. Grɑnt'ı bɑşkomutɑnlığɑ getirdikten sonrɑ bu durum değişti. Lincoln çok sɑyıdɑ ɑskerin de oy kullɑndığı 1864 seçimlerinde yeniden bɑşkɑn seçildi. 

1865'te Generɑl Lee'nin 25 bin kişilik yorgun ve dɑğınık ordusu, Generɑl Grɑnt'ɑ teslim oldu. Bu bozgunu öbür Güneyli ordu­lɑrın teslim olmɑlɑrı ve köleliğin kɑldırılmɑsı izledi. Lincoln bɑşkɑnlığı sırɑsındɑ birçok önemli yɑsɑ çıkɑrttı. Yeni bir kâğıt pɑrɑ uygulɑmɑ­sındɑn bɑşkɑ, beş yıl süreyle hɑzine toprɑklɑrı üzerinde yɑşɑyɑn ve işletenlere özel mülkiyet hɑkkı tɑnındı. 

14 Nisɑn 1865'te kɑrısı ile birlikte "VVɑshing­ton'dɑki Ford Tiyɑtrosu'ndɑ, John Wilkes Booth ɑdındɑ bir Güneylinin silɑhlı sɑldırısı­nɑ uğrɑdı ve öldü. Abrɑhɑm Lincoln dürüstlüğü, demokrɑsiye bɑğlılığı ve ɑçık sözlülüğüyle hɑlkının sevgi ve bɑğlılıklɑ ɑndığı bir devlet ɑdɑmıdır. 

27 Mart 2016 Pazar

MARTİN LUTHER


Martin LutherMartin Luther, Din Devrimi'nin önderiProtestan dininin doğuşunda dinamik bir güç oldu. Özgür bir dinin kurulmasında güçlü bir etken olan Luther'in hayatı ve eserleri, Batı tarihinde yaratıcı güçlerin doğuşunda önemli rol oynamıştır. 



Luther, 1507 yılında papaz oldu. 1508 yılında yeni kurulan Wittenberg Üniversitesi'nde felsefe konferansları veriyordu. Ertesi yıl, derslerinin konusuKutsal Kitap'taki yazıların açıklanmasıydı ve anlattıkları geleneğe tam anlamıyla uygun değildi. Hıristiyanlık dininin Avrupa'da kuruluşundan bu yana, tarihte 16. yüzyılda görüldüğü ölçüde bir dinsel yozlaşmaya rastlanmamıştı. İtalyan Rönesansının ve onu izleyen büyük hareketlerin tam bir bozulma gösterdiği bu dönemde, kuzey Avrupa'da bir yeniden doğuş hareketi baş gösteriyordu. Sadaka ile geçinen ruhban sınıfının büyük ülküleri amaçlarından sapmıştı. VI. Alexander ve II. Julius gibi papalar dinsel nüfuzlarını dünya işlerinde kullanıyorlardı.
1510 yılında Roma'ya giden Luther, burada yüksek mevkilerde gördüğü yolsuzluklar sonucu Kiliseyle çatışmasının temellerini hazırladı. Bundan yedi yıl sonra 1 Kasım 1517'de teoloji profesörü Luther, Wittenberg Üniversitesi'nin kapısına kilisenin parayla günahlarını affetme yetkisine karşı çıkan doksan beş maddelik tezini astığında, tutumu herkesin ilgisini çekmeye başladı. Lutherin karşı çıktığı, Kilisenin günahları affetme yetkisi değil, endülüjans adı altında dinin bir ticari araç haline gelmesiydi. Luther'in eleştirilerinin hedefi olan John Tetzel adlı bir din adamı Luther'i dinsizlikle suçladı. Luther'le Tetzel arasında başlayan tartışmanın yankıları, çok geçmeden Vatikan'a ulaştı. Papa önce bu olaya aldırış etmese de çatışmalar Avrupa'nın çeşitli yerlerinde yayılmaya başlayınca bu kayıtsız tutumundan vazgeçmek zorunda kaldı.
Bir süre sonra John Eck adlı bir profesör, Luther'i açıkça suçladı. Luther ise görüşlerini savunmaya ve tezini daha da geliştirmeye devam etti. Artık Luther din devriminin temeli olan dinsel inancın kişinin yaptıklarıyla yargılanamayacağını ileri sürüyordu.
''İnsanı iyi yapan, iyi işleri değildir; iyi insan iyi şeyler yapar, kötü insan kötü şeyler yapar. Yoksa, yapılan iyi ya da kötü işler insanı ne iyi yapar, ne de kötü.''
Luther'e göre insanın günah işlemesi kaçınılmaz bir olaydı. Kişi bunu bilmeli ve Tanrının sonsuz merhametine sığınmalıydı. Ruhunun kurtulacağına inancı olan bir insan er geç kurtuluşa erişecekti.
Vatikan artık Luther'e aldırmazlık edemezdi. Papa Leo, 1520 yılında bir bildiri yayınlayarak Luther'in görüşlerinin yanlış olduğunu ileri sürdü ve altmış gün içinde görüşlerinden vaz geçmezse aforoz edileceğini bildirdi. Luther bildiriyi halkın gözü önünde yaktı ve Papa'ya açıkça karşılık verdi. Böylece Papa'nın yetkisini sıfıra indiren ilk hareket yapılmış, Din Devrimi başlamış oldu.
Alman Kralı Şarl, Luther'i yargılamak üzere Worms'da bir kurul kurdu. Luther, kurul önünde düşüncelerini cesurca savundu ve asla geri adım atmayacağını kesin bir dille ifade etti. Luther'in hakkında ölüm cezası çıkarıldı fakat Luther'in ortadan kaybolmasıyla işler büsbütün alevlendi. Kimileri onun öldürüldüğünü ileri sürdü ve böylece Luther'den yana olanların katolikliğe karşı savaşı güçlendi. Gerçekte Luther Saksonya Elektörü olan yakın bir arkadaşının Wartburg'daki şatosunda saklanıyordu. Burada bir yıl kadar saklanan Luther, zamanını çoğunu okuyarak ve yazarak geçirdi. Luther bu sürede Kutsal Kitap'ın latinceden almancaya çevirisini tamamladı. Yazılarında, dinsel törenlerin yolsuzluğu, manastır yaşantısının zorlukları ve günah çıkarmanın saçmalığını anlattı.
Eski inancın bazı yanlarının bütünüyle terkedilmesi gerektiğini düşünüyordu. İnancı içinde taşıyan herkesin din adamı olabileceğini ve din adamlarının da evlenmesinde bir sakınca olmadığını savunuyordu.
Luther, Wartburg'dan ayrıldığında artık görüşleri Alman prensleri ve halk tarafından benimsenmişti. 1525 yılında Köylüler Savaşı başladı. Savaşın asıl nedeni ekonomikti ama dinsel başkaldırmanın da etkisi büyük oldu. Köylüler Luther'i yanlarında bulacaklarını umuyorlardı fakat düşündükleri gibi olmadı ve Luther onları bu savaşta yalnız bıraktı.
Din Devrimi artık politikaya karışmaya başlamıştı. 1526 yılında Speyer Kurulu yeni görüşlere bir dereceye kadar hoşgörüyle davranılmasına karar verdi. Ne var ki üç yıl sonra bu kara geri alındı ve Lutherciler bu yeni kararı protesto ettiler. Böylece 'Protestan' sözcüğü doğmuş oldu.
Artık çatışmaların merkezi Luther'in görüşlerinden çıkmış, protestan prensler ve kilise arasında iktidar savaşına dönüşmüştü.
Wittenberg'e yerleşen Luther, 1525 yılında yeminini bozarak soylu bir aileden gelen rahibe Catherine von Bora'yla evlendi. Luther, sağlığının bozulmasına aldırış etmeden son yıllarını da durmadan çalışarak geçirdi. Ömrünün sonuna kadar Vatikan'la anlaşmaya yanaşmadı. Uzlaşmaya varmanın kendi ilkelerinden fedakarlık etmek olduğunu iyi biliyordu.
Martin Luther, 1546 yılında altmış üç yaşında öldü. Son dakikalarında hala savunduğu inanca sadık kalıp kalmadığı sorulunca evet cevabını verdi. Cesedi göz kamaştırıcı bir cenaze töreniyle Wittenberg'e getirildi ve yirmi dokuz yıl önce kapısına tezini astığı kiliseye gömüldü. Luther, Din Devriminin en büyük kişisi veOrtaçağ dünyasını çağdaş uygarlığa ilerleten en büyük harekete yol gösterici oldu.