Einstein'ın '100 yıllık' teorisi ispatlandı.

ABD'de, Einstein'in 100 yıldır ispat edilemeyen yer çekimi dalgalarına ilişkin son teorisi de ispatlandı.

Nikola Tesla’nın bunu beyin gücüyle yapmıştı..

Nikola Tesla'nın uzaktan kumandası temel alınarak günümüzde uzaktan kumanda ile kontrol edilebilen uzay mekikleri, uydular, cihazlar geliştirilmiştir.

Dünyanın en pahalı malzemesi üretildi..

Hayattaki amacınız çok zengin olmak ise, endohedral fulleren üretme işine girebilirsiniz...

16 Mayıs 2016 Pazartesi

CHARLES BUKOWSKİ

Doğum tarihi : 16.Ağustos.1920 Ölüm tarihi : 09.Mart.1994
Charles Bukowski kaç yaşında öldü : 74
Kilo & Boy :
Burcu : Aslan
Meslek : ŞairYazar
Charles Bukowski doğum yeri : Andernach, Almanya
Ölüm yeri : Kaliforniya, A.B.D.               
   Henry Charles Bukowski1920 doğumlu Amerikalı şair ve yazar. Binlerce şiir, yüzlerce kısa hikaye, 6 roman yaz#8217;den fazla kitapta toplanmıştır. Eserlerinde Los Angeles’taki hayatından çok etkilendiği görülür. Tarzı en çok taklit edilen yazarlardan biridir. Bukowski, 16 Ağustos1920 tarihindeAndernachAlmanya’da dünyaya geldi. Asıl adıHeinrich Karl Bukowski’ydi. AnnesiKatharina Fett bir Almandı ve kadın terzisiydi, babası ise Polonya kökenli bir Amerikalıydı, askerdi. İkiliBirinci Dünya Savaşısonunda tanışmıştı. Bukowski 2 yaşındaylen ailesi Los Angeles’a taşındı. Yazarın “Ham on Rye” romanında detaylı biçimde anlattığına göre babası sürekli işsizdi ve Bukowski’yi sürekli döverdi. Los Angeles Lisesi’nden mezun olduktan sonra Los Angeles Üniversitesi’ne kaydolan Bukowski burada edebiyat, gazetecilik ve sanat dersleri aldı, 2 yıl sonunda okulu bıraktı. Yazar sadece babasına değil, tüm topluma aldığı karşı tavrı bu dönemlerde filizlendirmişti. Çok küçük yaşta alkolle tanıştı.
Okul yıllarında Bukowski eline geçen herşeyi okumaya ve hikayeler yazmaya başlamıştı. Birgün babası hikayelerinden bazılarını buldu ve öfkeden deliye dönmüş bir şekilde tüm eşyalarını ve yazılarını yok etti. Bunun üzerine Bukowski evi terk etti.
24 yaşına geldiğinde, yazarın “Aftermath of a Lengthy Rejection Slip” adlı kısa hikayesi Story Magazine adlı dergide basıldı. Bu, kariyeri için bir dönüm noktası idi. Bundan 2 yıl sonra “20 Tanks From Kasseldown” hikayesi Portfolio IIIdergisinde yayınlandı. Bukowski, hikayelerinin yavaş gelişen basım sürecinde hayal kırıklığına uğrayarak yaklaşık 10 yıl boyunca yazı yazmadı. Bu 10 yıl boyunca Los Angeles’ta yaşamaya devam etti ancak bir yandan da Amerika’nın dört bir yanını dolaşarak tuhaf işlerde çalıştı1950lerin başında Los Angeles’ta postacı olarak çalışmaya başladı ama bu işi de 2.5 yıl sonra bıraktı. 1955’te ülser yüzünden hastaneye kaldırıldı. Ölümden dönmüştü. Hastaneden çıktıktan sonra şiir yazmaya başladı. 1957’de yazar ve şair Barbara Frye’la evlendi. Frye, “Harlequin” adında bir şiir dergisi çıkarıyordu. Tanışmalarından önce Frye, Bukowski’ye boynunu kısa gösteren ve doğuştan gelen hastalığı yüzüden kimsenin onla evlenmeyeceğinden korktuğunu söyleyen bir mektup yanla evlenebileceğini söylemişti. Çift, 1959’da boşandı. Bu boşanmanın ardından Bukowski yeniden içki içmeye ve şiir yazmaya başladı. Aynı yıl, ilk şiir kitabı olan “Flower, Fist and Bestial Wail” piyasaya sürüldü.
Yazar, bu sıralarda postanedeki eski işine geri döndü ve 10 yılı aşkın bir süre bu işi yaptı. Birlikte yaşadığı ancak hiç evlenmediği Frances Smith’ten 1964 yılındaMariana Louise Bukowski adlı bir kızı oldu. Tuscon’da yaşamaya başladı. Burada Jon ve Gypsy Lou Webb’le tanıştı. Webbler, “The Outsider” adında bir dergi çıkarıyordu ve Bukowski’nin bazı şiirlerini bu dergide yayınladılar. Yazar, Jon ve Gypsy Lou’nun bir arkadaşı olan Franz Douskey ile bu sırada tanıştı. Dördü, sürekli olarak Webblerin evinde zaman geçiriyorlardı. 1969’da, yayıncıJohn Martin’den ayda 100$ maaş karşılığında Black Sparrow Yayıncılık’tan (şimdiki ismiyle HarperColins/ECCO) çalışma teklifi alan Bukowski, postanedeki işini bırakıp tüm zamanını yazarlığa ayırma kararı aldı. Bukowski bu kararı için “postacı olarak kalmak ya da yazar olup açlıktan sürünmek” arasında kaldığını ve ikinci seçeneği tercih ettiğini söylemişti. Postaneden ayrıldıktan sonraki 1 ay içinde, yazar, ilk romanı “Post Office”’i bitirdi. Bukowski fenomeni bu noktada hız kazanmaya başladı. Kendisine karşı olan inancına ve finansal yardımlarına karşılık olarak, Bukowski kitaplarının birçoğunu Black Sparrow’dan çıkarttı.1976’da Linda Lee Beighle’la tanışan yazar, 2 yıl onunla birlikte yaşadıktan sonra Doğu Hollywood’a taşındı. “Women” ve “Hollywood” adlı kitaplarında “Sara” adıyla anılan Beighle ve Bukowski, 1985 yılında evlendi.
Charles Bukowski, 9 Mart 1994’te San PedroKalifornia’da lösemiden öldü. “Pulp” adlı romanını ölümünden kısa bir süre önce tamamlamıştı. Ölüm töreniBudist rahipler tarafından yönetildi. Yazarın mezar taşına “Denemeyin” yazıldı. Eşi Linda’ya göre bunun anlamı şu; “Eğer tüm zamanınızı deneyerek harcıyorsanız, tek yaptığınız denemek demektir. Bu yüzden denemeyin, sadece yapın.”
Eleştirmenler, Bukowski’nin yapıtlarının erkeklerin fantazilerinin detaylı bir tasviri olduğunu düşünüyordu çünkü yazar, eserlerinde her zaman sorumsuz, özgür ve serseriydi. Ölümünden sonra da hayatı ve eserleri hakkında birçok eleştiri kitabı basıldı. Alkol problemi olan ve hayattan hoşnutsuz birçok insan için bir rol modeli olsa da, Bukowski akademik çevrelerden hiçbir zaman yeterli ilgiyi göremedi. Ancak Bukowski hakkında onlarca eleştirel kitap yayınlandı.
ECCO Yayınevi, halen yazarın küçük çaplı dergilerde çıkan hikayelerini kitap halinde yayınlamakta. Eşi Linda, yazarın arşivini 2006 yılında Huntington Kütüphanesi’ne bağışladı. Bukowski’nin hayatının anlatıldığı ya da kitaplarından uyarlanan belgesel ve filmler ise şöyle: “Bukowski” (1973), “Tales of Ordinary Madness” (1981), Mickey Rourke ve Faye Dunaway’in rol aldığı 1987 yapımı “Barfly” (Bukowski’nin Hollywood adlı romanında bu filmin çekimleri anlatılmaktadır), Belçika yapımı “Crazy Love” (1987), “Cold Moon” (1988),BonoTom WaitsSean Penn gibi Bukowski hayranı ünlülerin yer aldığı “Bukowski: Born Into This” (2004), Yunanistan yapımı “Social Dinner” (2004), aynı adlı romanından uyarlanan ve Matt Dillon’un oynadığı “Factotum” (2004) ve “Bring Me Your Love” (2006).
Bukowski’nin bir yazar olarak kullandığı favori öğelerden biri Los Angeles’tı. Bu şehri ne kadar çok sevdiğini birçok röportajında tekrar tekrar dile getirmiş, ruhen her zaman orada olacağını söylemişti. John FanteFyodor Dostoyevsky,Anton ChekhovErnest Hemingway, yazarın etkilendiği isimlerdi.
Bukowski, kitaplarında kendisi için Henry Chinaski ismini kullanır. Eserlerinde alkol, uyuşturucu, seks ve sefil hayatlardan bahseder. Bazen olağadışı öğeleri kullanır. Çoğunlukla kendi hayatından kesitler sunar ve bunu her zaman keskin ve süssüz cümleler kullanarak yapar. Geniş bir hayalgücüne ve ufka sahiptir. Başlıca tutkuları at yarışı, kadınlar ve alkoldür. Sean Penn, 1995 yapımı “The Crossing Guard” adlı filmini yazara ithaf etmiş ve onu çok özlediğini söylemiştir.Jean Genet ve Jean-Paul Sartre, Bukowski’yi “Amerika’nın en iyi şairi” olarak tasvir eder. 

Yazarın hayatına giren kadınlardan bahsettiği kült olmuş kitabıdır.
Bir dönem çalıştığı postaneden ayrıldıktan sonra yazdığı ilk kitabıdır.
Türkiye'de ismi duyulmuş bir şiir kitabıdır. Özgün şiir tarzı ile dikkat çeker.
Doğum yeri olan Almanya’ya yaptığı ziyaretini düz yazı ve şiirlerle hatta resimlerle anlattığı kitabıdır.
Bukowski'nin 9 Mart 1994'teki ölümüne kadar yazmış olduğu mektupları içerir.
Evden kaçtığı dönemdeki hayatını anlattığı kült eserlerinden birisidir. Kendini en iyi anlattığı kitaplarındandır.
Çocukluğu, lise yıllarını, ailesini vesaireyi anlattığı kült eserlerinden birisidir.






10 Mayıs 2016 Salı

Determinizm (Belirlenimcilik) Nedir, Ne Demektir?

Determinizm (İnsan eylemlerinde özgür değildir)
Determinizme göre insanlar ahlaki eylemlerde bulunurken özgür değildir. Çünkü insan ahlaki eylemlerinde bulunurken birtakım etkenlerin (psikolojik, toplumsal, ahlaksal, hukuksal vb) zorunlu sonucu olarak o eylemi gerçekleştirir. Bu durumda bir seçim söz konusu değildir. İnsan yapmış olduğu davranışlarda kendi özgür iradesini kullanamaz ve davranışlarının sorumluluğunu taşımaz.
Başka bir söyleyişle felsefe bağlamında, ahlâkın kapsamına giren seçimler de dahil, bütün olayların özgür iradeyi ve insanın başka türlü nedenler zincirinin zorunlu olarak belirlediğini savunan teoridir. Buna göre insan iradesinin söz konusu zorunlu nedenler zincirine etkisi olmadığından olayların meydana gelişinde nedenlerin gücü bulunmaktadır. Böylece nedensellik ilkesi determinizmde temel ilke olarak kabul edilmektedir. Çünkü determinizme göre evrende akli bir yapı ve düzen vardır, dolayısıyla belirli nedenlerin veya durumların bilgisine sahip olunduğunda, o nedenlerin veya durumların ortaya çıkartacağı olayların bilgisini elde etmek mümkündür. Nitekim Spinoza'nın külli determinizm olarak nitelenen determinist anlayışı objektif akılcılığın ulaştığı tam ve kesin determinizm olarak nitelendirilir. Fakat determinizmin klasik öğretisini XVIII. yüzyılda Pierre-Simon Laplace ortaya koymuştur. Laplace'a göre, evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki durumunun ise bir nedenidir.
Mekanik determinizm: insanın iradesi, yani işleği ve eylemi kendi dışındaki nedenlerin sonucudur.

Ekonomik determinizm: ekonomik etkenlerin diğerlerini belirlediği öğreti anlamına gelir

Toplumsal determinizm: insanın istek ve iradesi daima içinde yaşadığı toplumsal şartlara bağımlıdır ve bu şartların zorlamasıyla insanın iradesi ve isteği belirlenir.

Tarihsel determinizm: insanın irade ve eyleminin belirlenmesinde tarihin, tarihî olayların etken olduğu ileri sürülür.

Başka bir söyleyişle determinizmi çeşitli açılardan tanımlamak mümkündür. Bunları şöylece açıklayabiliriz:

Deneysel determinizm: Deneye dayalı ya da pozitif bilimlerde (fizik, kimya, biyoloji vb.) temel kabul edilen determinizm; bütün olaylar değişmez bir biçimde belirlenmiş ve belli nedenlere bağlıdır. Buna göre belli ortam ve şartların oluşmasıyla meydana gelecek sonuç kesindir, aksi düşünülemez. Olayları meydana getiren nedenler deneyin dışında ve deney-üstü, yani aşkın nitelikte değildirler, olayların kendisinde ve doğada içkin olarak vardırlar. Doğanın, dolayısıyla evrenin üstünde bir neden aranmamalıdır. Öte yandan nedensellik ilkesi, buna bağlı olarak da determinizm doğa yasalarının evrensel, değişmez ve düzenli olduğunu ileri sürer. Bu bakımdan imkân, rastlantı, özgür irade, mucize gibi gerçeklikler kabul edilmez. Evrende zorunluluk asıldır.

Psikolojik determinizm: İnsan davranışları ve eylemleri değişmez ilkelere veya yasalara bağlı olduğu gibi aynı zamanda zorunludur. Öyleyse insan özgürlüğünden, insanın özgür iradesinden ve özgür seçiminden de söz edilemez.

6 Mayıs 2016 Cuma

tutku ve ask

Hayatımızı bir anlama baglamak elbetteki önemli.rotamızın belli olması bize hayatta cok önemli seyler katar.sabah uyandıgınızda hayalleriniz aklınıza gelir ve birden ayaga zıplarız.işte bu içinizdeki heyecan sizi hayata baglar.vücut yorulur kalp yorulmaz devam edersiniz ..tutkusu olmayan bir adam güzelligi olmayan bir kadın gibidir.
  Kendi özelime gelecek olursak uzun yıllardır üzerinde düsündügüm hayatımı cok önemli bir anlama bagladıgımı düsünüyorum..bir cok seye ragmen cok iyi bir egitim alma fırsatını buldum.bos gecen yıllarımı ,tam da bos sayılmaz kendimi eleştirerek gecirdim.daha geniş bir açısı olması yönunden benim için verimli yıllardı.o yıllardaki psikolojik bunalımlarımı atlattım ve suan bulundugum ana odaklandım hemde cok büyük  askla.hem aklımı hem kalbimi kullanarak buldugum bu denklemler sayesinde bu noktadayım..tabi yolun daha cok basındayım ama dogru yolda oldugumu düsünüyorum.
  Peki kendimi bu kadar önemli bir nedene baglamısken bir süredir buzdolabında olan bazı hislerimi kullanmamın vakti geldimi acaba?Uzun zamandır korktugum beni hedeflerimden uzaklastıracagından korktugum duygular yoksa geri mi geliyor..ama onlar o kadar donmus haldeler ki onları ancak cok samimi gözler(: çözmeye yadımcı olabilir..işte beni o içi gülen gözler heyecanlandırıyor o samimiyet yeniden benim içimi ısıtıyor.belki de artık korkmamalıyım çünkü  o bakışlar bir daha karsıma cıkmayabilir..tutku ve ask ikiside anlamlı seyler ve anlamlı kişiler üzerine kurulmalı o zaman heyecanımız asla azalmaz.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

sınırlar

Neden insan zihni bir noktadan sonrasına ulasamaz ve düsünemez.Neden beynimiz sonsuzlugu kabul edemez.Herseyin bir sınırı olmak zorundamıdır...veya birsey planlarken sınır neden vardır.Aslında hayatı anlamamızı saglayan unsurdur sınırlar.en fazla ,en uzak ,en cok veya en az dedigimiz noktadır..insan aklı sınır koymayı her zaman sevmiştir çünkü somutluga yaklaşmak ister.o yüzdendir ki insanlar korkarlar görünmeyen dagdan bahsetmekten,uç hedefler koymaktan korkarlar bu da işin psikolojik boyutu bir bakıma..hiç ısıgın aldıgı yolu düsündünüz mü evrenin sonsuzlugu nereye kadar gidiyor?agzımızdan  cıkan bir ses nereye kadar ulaşıyor.işte kolayımıza geliyor bir sınır koymak.sınır koyan insanın zihnidir gercekte her nekadar engeller fiziksel görükse de.insan aklının kavrayabilecegi herseyin olabiliritesi, ihtimali vardır.
                                                               YUNUS EMRE KOCA.